Bel Fıtığı Nedir?
Bel fıtığı: resimde kırmızı renkle gösterilen kısı...
Tuz, sodyum (Na) ve klor (Cl) elementlerinden oluşan, eski çağlardan beri kullanılan bir besin maddesidir. Kimya dilinde oldukça geniş bir kullanım alanına sahip olan tuz, bir besin maddesi olarak hayatımızda hem oldukça önemli hem de pek çok açıdan zararı bulunan bir yere sahiptir.
Tuz saf halde iken yaklaşık %40 sodyum ve %60 klordan meydana gelmektedir. Sertliği 25, özgül ağırlığı ise 2.1-235 gr arsında değişmektedir. Doğadan üretildiği şekliyle rengi aslında sarı, kırmızı, gri hatta mavi ve yeşil olabilmektedir. Tuz, ancak saf haldeyken renksizdir.
Hem gıda hem tat veren katkı ve muhafaza maddesi olarak hayatımızda belli bir yere sahip olan tuzun, Orta Asya kültürünün bir aktarımı olarak hayatımıza girmiştir.
Tuz, kolayca ufalanabilen, kokusuz, suda erime özelliğine sahip olan ve sanayide geniş ölçüde kullanılan bir madde olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tuz, ilk çağlardan beri kullanılan ve birçok açıdan hayati öneme sahip olan değerli bir hammaddedir. Sanayinin önemli bir hammaddesi olan tuz, aynı zamanda beslenmenin temel unsurlarından birini oluşturmaktadır.
Yetişkin bir birey, çeşitli yollarla gün içerisinde ortalama 20 gr tuz tüketmektedir. Tüketilen tuz miktarının 20 gr altına düşmesi durumunda ise, insan organizmasında çeşitli aksaklıklar ortaya çıkabilmektedir.
Tuzun, beslenme açısından bir diğer görevi ise, yiyeceklerin bozulmasını önleyen güçlü bir muhafaza maddesi olmasıdır. Tuzun bileşiminde yer alan klor maddesi, birçok üretimin temel maddesi haline gelmesine sebep olmaktadır. Tuz bileşiminde bulunan sodyum maddesi sebebiyle ise, sodyum hidroksit üretiminin hammaddesini oluşturmaktadır.
İnsan vücudu 84 elementten oluşmaktadır, şaşırtıcı bir benzerlikle doğal tuz kristallerinin içerisinde de tam olarak 84 element bulunmaktadır. Bu bakımdan doğal tuzun, insan vücudunun mineral ihtiyaçlarını sağladığını söyleyebilmekteyiz. Ancak pek çok açıdan vücudumuz ve beslenmemiz için yararlarından ve gerekliliğinden bahsettiğimiz tuz, modern tıp tarafından uzak durulması gereken bir madde olarak tanımlanmaktadır. Bu durumun sebebini, besin olarak tükettiğimiz tuzu ve tuzun aslında nasıl olması gerektiğini ele alarak ortaya koyabilmekteyiz.
Tuz, insan vücudu için yararlı ve gereklidir. Ancak rafine tuz için aynı söylem geçerli olmamaktadır.
Rafine tuz; zararlı olarak nitelendirilen, rafine edilmiş Sodyum Klorür’dür. Rafine tuz, temel olarak tuz ile ilgili yukarıda verdiğimiz bilgilerden bağımsız olarak nitelendirilmesi gereken, günümüzde her yerde üretimi ve tüketimi bulunan, aslında sanayinin kullanmadığı ve atık niteliğinde tuzlardır.
Günümüz koşullarında üretimi gerçekleştirilen tuz, büyük oranda sanayiye yöneliktir. Tuz hammadde olarak pek çok üretimin kaynağını oluşturmaktadır. Bu bakımdan üretim aşamasında rafine edilen tuzlardan geriye sadece NaCl kalmaktadır. Atık niteliğindeki bu rafine tuzlar, insanlar tarafından tüketilmek üzere piyasaya sunulmaktadır.
Rafine tuz, atık niteliğinde olmasının yanı sıra, içerisinde çok sayıda kimyasal bulundurmaktadır. Rafine tuz, akışkanlığının kolaylaştırılması ve topaklanmasının önlenmesi bakımından, içerisinde çok miktarda kimyasal madde bulundurmaktadır.
İnsan vücudu, rafine tuzu bir tehdit olarak algılamakta ve hızlıca vücuttan atmak istemektedir. Bu bakımdan aşırı tuz tüketimi, başta böbrekler olmak üzere bütün boşaltım sistemi üzerinde önemli bir yük ve baskı meydana getirmektedir. Vücuttan sağlıklı şekilde atılamayan tuz, vücutta aşırı nitelikte su birikmesine sebep olmakta ve bu durum başta kalp damar hastalıkları olmak üzere pek çok hastalığı beraberinde getirmektedir. Ayrıca vücuttan atılamayan rafine tuz, tekrar kristalleşerek direkt olarak eklem ve kemiklerde depolanmakta, böylece romatizmal hastalıklar ile, safra kesesinde ve böbrekte taş oluşmasına sebep olabilmektedir.